Bu hafta İsveç’e taşınalı tam bir yıl oldu. Dört mevsimi de yaşayıp gördükten sonra artık bir güncelleme yazısı yazmanın zamanı geldi.
Bu yazı şunlar hakkında değil: Türkiye-İsveç karşılaştırması, market fiyatları, alım gücü, İsveç’e nasıl göç edilir? İsveç’te nasıl iş bulunur? İsveç’te maaşlar ve/veya kiralar ne kadar? İsveç’te kızlar mı teklif ediyor?
Peki bu yazı ne hakkında? İsveç’e taşındıktan sonra bir yıldır hayatımda olan değişiklikler hakkında bir özet/güncelleme. Yazıda okuyacağınız şeyler bilimsel gerçekler ya da herkes için geçerli olan/olacak şeyler değil, yalnızca benim tecrübelerim ve hissettiklerim.
Başlayalım. Öncelikle burası hiç de gelmeden önce hayal ettiğim kadar güzel bir yer değilmiş. Hayal ettiğimden çok çok daha güzelmiş. Burada gördüğüm ve tecrübe ettiğim güzel şeyleri ve güzel olmayan şeyleri ayrı yazılarda detaylandırabilirim (üşengeçliği üzerimden atabilirsem).
Güneyde Karlskrona isminde küçük bir ada kentine taşındım. Telekom devlerinden birinde telekom ve finans sektörlerinin kesiştiği bir projede yazılımcı olarak çalışıyorum. Haftada 2 gün ofis 3 gün de evden olacak şekilde çalışıyoruz ama sınırlar çok keskin değil. Dileyen ofise daha fazla gidiyor. Daha az gidildiğinde problem olmuyor.
Hayatımda olan en büyük değişiklik, aynı zamanda yakın arkadaşlarımın en çok şaşırdığı şey de artık yardım almaya eskisi kadar kapalı olmayışım oldu. Daha ilk birkaç hafta içinde birden fazla iyi insanla tanıştım ve hepsinden çokça yardım aldım. İtiraf etmeliyim ki o kadar da korkunç değilmiş. Üstelik bu dokunuşlar olmasaydı muhtemelen buradaki hayatıma çok çileli bir başlangıç yapmış olurdum. Bu insanların etrafında olduğum için kendimi çok şanslı sayıyorum.
İlk 2 hafta işyerimin ayarladığı ve parasını ödediği bir otelde kaldıktan sonra şehir merkezinde bir daire kiraladım. 6 ay kadar orada yaşadıktan sonra şehir merkezine arabayla 15 dakika mesafede (~18km) bir köyde ev satın aldım ve oraya taşındım. Buradakilerin villa dedikleri, yaklaşık 1 dönüm bir bahçe içinde müstakil bir ev. Türkiye’de iken böyle bir muhitte ev sahibi olmayı değil kiracı olmayı bile hayal edemezdim, maalesef. Peki evler çok ucuz olduğu için ya da maaşım çok yüksek olduğu için mi alabildim? Hayır. Bence bunu mümkün kılan en önemli sebep ev fiyatını 600 taksite bölebilmek oldu. Evet buradaki sistem ülkeye 6 ay önce gelmiş ve yalnız yaşayan bir göçmenin de 50 yıllık kredi alabilmesine imkan tanıyor. Mortgage için ödediğim miktar bir önceki kaldığım eve ödediğim kiradan daha düşük bu arada.
Ev için hep söylenen “Ev alma komşu al” tavsiyesine de uyduğumu rahatlıkla söyleyebilirim. Sanırım sahip olabileceğim en iyi komşuya sahibim.
Burada şu ana kadar gördüğüm kadarıyla her şey ya pahalı ya da çok pahalı. Bunun pek az istisnasından biri de arabalar. Aslında arabalar da ucuz değil ama Türkiye’de ekstra pahalı oldukları için buradakiler görece makul fiyata satılıyorlar. Köye taşındıktan sonra araba da şart oldu ve elektrikli bir otomobil aldım. Evde kendi garajımda şarj edebildiğim gibi işyerinin otoparkında bulunan şarj istasyonunu da çalışanlar olarak ücretsiz kullanabiliyoruz. Yani neredeyse hiç yakıt masrafı yapmadan her ay binlerce km sürüş yapabiliyorum.
Türk ehliyeti ilk 1 yıl için geçerli ancak sonrasında buranın sisteminde sıfırdan ehliyet almak gerekiyor. Hollanda’da olduğu gibi ehliyeti oranınkine dönüştürmek mümkün değil maalesef. O süreci de başlattım ama henüz tamamlamış değilim. Mayıs başına kadar almayı temenni ediyorum. Eğer o zamana kadar alamazsam muhtemelen bir süre arabamı kullanamayacağım.
İşyerinde de tamamı senior developerlardan oluşan 7 kişilik bir ekibe dahil oldum. Yaklaşık 8. ayda önümde bir yol açıldı ve takım liderliği pozisyonuna geçiş yaptım. Bu yazının yazıldığı tarih itibariyle hala aynı pozisyonda çalışmaya devam ediyorum. Bu arada takımdaki en yaşlı, en tecrübeli, en eski, ürünü ve domaini en iyi bilen, en iyi kod okuyan ya da yazan, en iyi konuşan, en iyi İngilizce bilen… Bunların tek bir tanesi bile ben değilim. Sanırım içerisinde bu parametlerin bazılarının da olduğu bir takım şeylerin dengeli bir karışımı olduğum için beni seçmiş olabilirler. Bu arada Türkiye’de gördüğüm birçok yerde yaşı gelenin terfi aldığı, (istemese bile) yönetici pozisyonlarında çalıştığı bir kültür hakimdi. Burada biraz farklı işlediğini söyleyebilirim. Takımımda 50 yaş üzeri çalışan iki tane developer var örnek olarak.
Türkiye’de son 12 yılda giderek azalan ve artık ümidi kesmiş olduğum hobim satranca tekrar geri dönme fırsatım da oldu. Çünkü insanların hobilerine, ailelerine ve spora ayırabilecekleri yeterli zamanın olduğu bir sistem kurulmuş burada. En azından bu şehirde böyle yaşıyorlar(yaşıyoruz). İsveç’in geri kalanını henüz bilmiyorum ama tahmin ediyorum ki benzerdir. Geldikten çok kısa bir süre sonra buradaki yerel bir kulübe katıldım ve İsveç Satranç Federasyonu’ndan sporcu lisansımı çıkardım. Türkiye’deki lisans sistemiyle karşılaştıracak olursak son derece basit ve zahmetsiz bir süreçti. Şansıma takım ligde oynuyormuş ve 2021-2022 sezonunun son maçına ben de çıktım. Bu sezon da takımın ligdeki tüm maçlarında oynadım (Sanırım bu sezon ligi 2. sırada bitireceğiz). Lig maçları dışında ayrıca 10’dan fazla bireysel turnuvada da yarışma fırsatı buldum. Türkiye ve başka birçok ülkede olan kuralların aksine burada hakemler de turnuvalarda sporcu olarak yarışabiliyorlar. Bu sayede 10 yıldan uzun süredir kenarda yatan hakemliğimi de kullanmaya başladım. Artık turnuvalarda hem hakem hem de sporcu olarak varım. Oyunculuk ve hakemlik dışında antrenörlüğe de geri döndüm. Düzenli şekilde ders verdiğim sporcularım var artık.
Burada zaman ayırdığım tek hobim satranç olmadı. Geldikten kısa bir süre sonra güzel bir bisikletim oldu ve sonrasında hem bisiklete hem doğaya doydum. Hem hiking hem bisiklet için, çok da kolay ulaşılabilen cennet gibi rotalar var. Suları Türkiye’dekiler kadar berrak ve sıcak olmasa da şehir içinden yürüme mesafesinde onlarca farklı plaj var. Tabii ki tamamı ücretsiz ve herhangi bir işletme tarafından işgal edilmemiş. Bir yılda 10’dan fazla şehir, 100’den fazla köy ve yüzlerce göl gördüm. Keşke biz de doğamıza buradakiler gibi sahip çıkabilsek..
Sağlık sistemi bizdekinden epey farklı. Bence iki tarafın da birbirine karşı bolca artısı eksisi var ve net şu taraf iyidir diyemem. Belki gelecekte net bir fikrim olur. Ancak burada bir defa doktora gittim ve bana 1 saat 15 dakika ayırdı. Evet 1 saat 15 dakika. Bana denk gelen anormal bir durum zannettim fakat normali buymuş. İsveç’in geri kalanında durum nasıldır bilmiyorum.
İlk defa pasaport kontrolünden bile geçmeden AB ülkeleri arasında uçakla seyahat ettim. Karayolu ile olanını tecrübe etmiştim de bu bayağı garip geldi.
Bunlar dışında sosyal ortamlarda kendine yer bulmak ve arkadaş edinmek biraz zaman alıyor diye önyargı ile gelmiştim buraya. Sanırım bu kişiden kişiye değişen bir şey. İlk zamanlarda sadece Türkçe konuşan kişilerle arkadaşlık kurmuşken bu durum zamanla genişledi ve şimdi İsveçliler dahil çokça milletten arkadaşım var. Hem işyerinde, hem kulüpte hem de sosyal ortamlarda gayet güzel arkadaşlıklar kurduğumu düşünüyorum.
Yazının başında da belirtmiş olduğum gibi bunlar benim hayatımda son bir yılda değişen bazı şeyler ve burada tecrübe ettiklerimden bir buket örnektir. Her bir insan için farklılıklar içerebilir. Burası hakkında dikkatimi çeken pozitif ve negatif noktalar ile ilgili daha detaylı yazılar yazmak istiyorum gelecekte.
Siyasi herhangi bir yere çekmeden paylaşım ve yorum yapabilirsiniz. Eksik/yanlış bilgiler verdiysem buralarda yaşayıp daha doğrusunu bilen kişiler lütfen yorum kısmında paylaşın hepimiz öğrenelim.
İsveç’ten selamlar.